YÖRESEL KONUT MİMARİSİ VE TÜRKİYE’DEKİ ÖRNEKLERİ HAKKINDA

Zaman geçse de günümüzde hâlen binaların üç süreç ile yapıldığı görülmektedir: 1. İlkel topluluklarda etkinliklerde henüz herhangi bir uzmanlaşma görülmez. Kifli tek başına veya ailesi ile birlikte bildiği birkaç basit teknik ile bir bina yapabilir. Bu bina genelde bir barınaktır ve her türlü organizasyondan yoksundur. Bu süreçle meydana gelen binalar aynı tipte olup, genelde doğada bulunan malzemenin olduğu gibi kullanılması ile yapılırlar ve sonuç olarak "yöresel - vernaculaire" mimari kapsamına girmezler. Örnek olarak Orta Afrika´nın kamufle ve çamurdan yapılmış yerli kulübeleri gösterilebilir. 2. Bir başka toplulukta insanlar bina yapımına doğrudan katılmamaktadır. İnşaat, konusunda bir uzman veya uzmanları yapmaktadır. Bu durumda ortaya çıkan sonuç, "indigenious", "vernaculaire" veya flu anda Türkçede kullanılan "yöresel mimari" alanında kabul edilebilir.

3. Nihayet, yeni bin yıla girildiğinde mimar kimliği taşıyan bir insan ve emrinde her türlü malzeme ve teknik olanak bulunmaktadır. Bu çağda tasarım, artık, geleneğin önüne geçmiştir. Gerçek mimar daha önceki süreçleri bilir ve onların yararlanılacak yönlerini bulur.

Yakın geçmişe bakıldığında, arkeolojinin ilgi alan› içine antik dönemin mâbetleri ve diğer kalıntıların yanı sıra kırsal alandaki yapıların da girdiği görülmektedir. Bu ilgi alanı genişletmemesinin nedeni antik kalıntılarn genelde kırsal alanda yer aldıkları hususunda aranabilir. Bu tartışılabilir bir varsayımdır. Belki de kırsal alanda yer alan binalar ile mimarlar pek ilgilenmedikleri veya geç ilgilendikleri arkeologlarca belirtilmek istenmektedir. Bu kırsal alandaki antik yapılara olan ilgi, ister istemez o yörenin yaşam tarz›na ve kültürüne de yönelmiştir. Nitekim 1846 yılında "Athéneum" dergisinde W.J.Thoms "folklor" kavram› üzerinde durmaktadır. Daha sonra, 1919 yılında, Hoffmann Krayer "Bibliographie de Folklore" (Folklor Bibliografyas›) adlı eserinde, "édifice" (bina) maddesi içinde, kırsal alanda bulunan flapellere, evlere, hattâ samanlıklara yer vermektedir (Rappoport, 1972). Bundan sonra uzmanlar›n ilgi alanında büyük ve anıtsal nitelikdeki eserlerin yan›nda halkın yaptığı› binalar da yer almağa başlamaktadır. Birinci Dünya Savaş bitiminde eklektik davranışllar yerini yeni hareketlere terkedince, özellikle Avrupa´nın gelişmesi sırasında "üniversalizm-rejyonalizm" kontrast› "rasyonel - irrasyonel" tartışması bakılması, ister istemez, yöresel mimari üzerine yöneltmiştir.



“Yöresel Mimari”nin oluşumundaki özellikler şu şekilde sıralanabilir: 
-Yöresel mimaride kendine özgü bir tasarım (design) yöntemi yoktur; kullanım flekli, strüktür, yapı malzemesi ve yöre özellikleri bina formunu belirlerler. Estetik ve teorik mülâhazalardan söz edilmez. 
- Strüktür ve teknik değişebilir, ancak yap› malzemesi doğal ve doğaldan üretilmedir (tuğla ve kiremit gibi).
- Mutlaka bir teknik sözlük bulunur. 
- içinde bulunulan site ve iklime uyum sağlanır.
- Geleneklerin gereği komşulara ve ağaç, akarsu ve benzeri doğa unsurlarının varlığına saygı gösterilir.
- Yapı sistemi basit ve kolayca anlaşılır niteliktedir.
- Her bina için bir estetik kalite belirlenmez; estetik kalite nesilden nesile aktarılan gelenek sayesinde zamanla ve kendi kendine oluşmaktadır. 

Türkiye'deki Yöresel Mimari Örnekleri 

Ahşap, bütün Karadeniz kıyıları, Marmara, Trakya ayrıca, iç Ege ve iç Akdeniz´de görülür. Kıyı Ege, Kapadokya ve Güneydoğu Anadolu´nun büyük bir bölümüne kârgir inşaat hakimdir. Orta ve Doğu Anadolu´nun en eski yapı malzemesi ise güneşte kurutulmuş tuğladır. Ancak her malzeme her yörede, özelde yaşam tarzının gereği olan bazı vazgeçilmez unsurlara rağmen aynı mimariyi sağlamaz. Bu nedenle Doğu Karadeniz bölgesinin yöresel ahşap mimarisi diğer bölgelerden dikkate değer farklılıklar gösterir. Kıyı Ege, Kapadokya ve güneydoğudaki kargir mimariler de birbirlerinden farklıdırlar. Ancak bütün bu önemli farklılıklar konut yapılarında belirginleşir. Karadeniz´in serenderleri dışında tahıl anbarları ve hayvan barınaklarında dikkate değer farklar görülmez. Karadeniz bölgesindeki ahşap köprüler ve serenderler, Bodrum civarındaki yel değirmenleri ile kubbeli su rezervuarları, Trakya'nın dal örme duvarlı saz veya dal parçalarından oluşan hayvan barınakları türlerinin istisnai örnekleri olarak kabul edilirler. 

Bugünkü Türkiye´nin siyasal hudutları düşünüldüğünde, yukarda tanımı yapılmaya çalışılan evin o coğrafya içinde kapsadığı alan ülkenin bütününe kıyasla yarısına dahi erişemez. Ne var ki geri kalan alanda da tek ve belirgin bir konut tipi yer almaz. Kapadokya´nın kârgir konut mimarisi Mardin'inkinden nasıl farklı ise, Doğu Karadeniz'in ahşap mimarisi de diğerinden farklıdır. Türkiye genelinde ise, asıl üzerinde durulan tipindir.

eski ankara evleri ile ilgili görsel sonucu



Yukarıda okuyucuya sunulan makalede kültürün önemli bir ürünü olan geleneksel mimarinin yeryüzünde en çok uygulanan› olan konutun Türkiye yüzeyindeki başlangıcı, gelişimi, örnekleri, taşındığı değerler ve özellikleri belli bir çerçeve içinde anlatılmaktadır. Geleneksel konutun Dünya Kültür Miras› içinde yadsınamaz bir yeri bulunduğu da tescil edilmiştir ve bu nedenle de korunması, anlaşmalar ve yasalarla güvence altına alınmıştır. Bu bölümle daha önce anlatılanlara ek olarak bir mesaj ile son verilmek istenmektedir. Geleneksel ve yöresel mimariden, etüdü ve korunmasına ek olarak beklediğimiz, onun özelliklerinden çağdaş mimariye neler kazandırabileceğidir. Yöresel ve geleneksel yapı sanatı nesilden nesile süregelen usta-çırak ilişkisi ile semantik, sentaktik ve pragmatik boyutlarda gelişmiş ve çağdaş mimaride ürünlerini vermiştir. Yöresel mimarimizde büyük yer tutan geleneksel konut yabancı uzmanların ve ünlülerin dikkatini çekmiştir. Nicolas HUYOT 1817-1818 yılları arasında Ege ve istanbul’a yaptığı gezilerde birçok evlerin rölövelerini yapmıştır (La Maison Turque, 1985). XIX. yüzyıl sonlarında Robertson ve Albert KAHN istanbul’un ilk fotoğraflarını çekmişlerdir. 1911 yılında Le CORBUSIER, istanbul’u ziyaretinde bir çok Osmanlı evinin kendisinin dikkatini çektiğini not eder. 1940 yılına gelindiğinde, Güzel Sanatlar Akademisi’nde Sedad H. Eldem’in başlandığında etkin olan “ikinci Milli Mimari Akımı” döneminde geleneksel konutlardan esinlenerek yeni binaların yapılmaya çalışıldığı görülmektedir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

RUSYA KONSTRÜKTİVİZM VE ALMANYA DA BAUHAUS

Avrupa’da Gotik, Rönesans ve Barok Mimarileri

MİMARİDE ORANTI VE ÖLÇEK